İYİ Parti Genel Lideri Meral Akşener partisinin küme toplantısında gündemi kıymetlendirdi.
CHP, DÜZGÜN Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi temsilcilerinin Meclis’te yaptığı görüşmelerin akabinde üzerinde uzlaşılan ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ geçtiğimiz gün önderler tarafından imzalanarak kamuoyuna duyuruldu. Bahse dair konuşan Akşener, “Mutlu, huzurlu ve güçlü bir Türkiye için, Yarının Türkiye’si için çok değerli bir adım attık. Ortak aklı ve istişare kültürünü çalıştırarak milletimizin ve memleketimizin muhtaçlıklarını düşünerek parlamenter sistem çalışmamızı tamamladık ve milletimizle paylaştık. İyi olmasını temenni ediyorum.” dedi.
Akşener’in satırbaşları şöyle:
Bugün Türkiye, Türk tarihinin en başarısız idare modeliyle ve tarihimizin en basiretsiz iktisat grubu tarafından yönetiliyor. Milletimiz her ay farklı bir fedakarlık yapmak zorunda. Ampulleri söndürüp, karanlıkta kalmak durumunda. Türk milleti güç vakitlerde kemer sıkmayı uygun bilir lakin bugün yaşadıklarımız bir kemer sıkma siyaseti değil adeta milletimizin ümüğünü sıkma siyasetidir.
6 siyasi parti olarak geçtiğimiz pazartesi günü çok değerli bir adım attık. Ülkemizi toplumsal hayattan iktisada, adaletten diplomasiye, tabiattan demokrasiye her alanda yıpratan, milletimizi işsizlik, ümitsizlik ve hayat pahalılığı üçgenine hapseden, devletimizi de liyakatsizliğe ve beceriksizliğe mahkum eden partili cumhurbaşkanlığı sistemi ucubesinden kurtulmak için çok değerli bir adım attık. Keyifli, huzurlu ve güçlü bir Türkiye için, Yarının Türkiye’si için çok kıymetli bir adım attık. Ortak aklı ve istişare kültürünü çalıştırarak milletimizin ve memleketimizin muhtaçlıklarını düşünerek parlamenter sistem çalışmamızı tamamladık ve milletimizle paylaştık. İyi olmasını temenni ediyorum.
‘Her hafta yeni bir icadını tanıtıyor’
Yaşadığınız hayata, size sunulan şartlara baktığınızda; Aklınıza birinci ne geliyor? “Ne çektik be?” mi diyorsunuz? Yoksaaa… “Ne çektiniz be Cumhurbaşkanım?” mı diyorsunuz? Karşılık gün üzere ortada. Lakin belirli ki; memleketin gerçekleriyle bağını koparalı, uzun vakit olmuş Sayın Erdoğan’ın da, o yanıtı duymaya gereksinimi var. Neden mi? Zira farketmişsinizdir; “Telefonunu çıkar bakalımcı” dayıların büyük üstadı, bir müddettir sizlere, durup durup, dizlerdeki bilge adamlar edasıyla; “Teksir kağıdı nedir bilir misiniz?” diye soruyor.
Kendisi teksir kağıdından ötürü çok mağdur olmuş, çok acılar çekmiş. Nedense o teksir kağıdı dramına karşın Cumhuriyetimizin Kasımpaşa’dan çıkan teksirzede sayın Erdoğan’a bu ülkede Cumhurbaşkanı olmuş gerçeğini nedense söylemiyor. Hatta bir de çıkıp kuşe kağıdını getirmekle övünüyor. Her hafta yeni bir icadını tanıtan sayın Erdoğan’ın bu hafta da kuşe kağıdı icat ettiğini öğrendik.
Bizler teksir kağıdından sarı defterlerle okuduk, bu mevkilere kadar geldik. Her birimiz teksir kağıdı nedir elbette biliriz. Pekala sen kuşe kağıtla okumasına karşın, okuduğu okulun hiçbir yararını görememek nedir bilir misin? İmtihanlardan yüksek puanlar almana karşın mülakatta hakkının yenmesinin acısı nedir bilir misin? Atanamamak nedir bilir misin? Devlet memuru bile olmayı hayal edememek nedir bilir misin? Bilemezsin sayın Erdoğan. Bugün senin yönettiğin ülkede gençlerimiz Cumhuriyetin sunduğu imkanlardan ve fırsatlardan mahrum kaldı.
Üniversiteden mezun olup, Annenden babandan harçlık almaya, Zincir markette kasiyerliğe, motokuryeliğe mahkum olmak nedir, bilir misin? Hayallerinin, hayatını şekillendirmesi gereken yaşta, En üretken olduğun, o hoş çağda, AVM köşelerinde yitip, ümitsizliğe hapsolmak nedir, bilir misin? Bilmiyorsun Sayın Erdoğan. Bilemezsin. Zira sen de, birebir benim üzere; Cumhuriyetimizin sunduğu fırsat eşitliğinden, sağladığı imkanlardan faydalandın. Ve bugün; Senin yönettiğin Türkiye’de; Gençlerimiz, cumhuriyetin sunduğu o imkân ve fırsatlarından mahrum kaldı. Bu gerçeği, ne kağıtla, ne binayla, ne de hamasetle kapatamazsın. Ben, büyüdüğüm Türkiye’nin imkanlarını, bugün gençlerimize sağlayamadığımız için, kendimi hatalı hissediyorum. Artık sen de, takkeni önüne koy, bu gerçeklerle yüzleş. Dönemi iktidarında, gençleri yarı yolda bırakmanın sorumluluğuyla artık yüzleş. Her fırsatta çıkıp da gençlere; nasihat vermekten, nutuk atmaktan da, artık vazgeç. Ya; Cumhuriyet kıymetlerimizi, bir an evvel hazmedip, bu ülkenin gençlerine, hak ettikleri imkânları sun; Ya da getir sandığı, biz gelelim ve gençlerimizi, hak ettikleri Türkiye’ye kavuşturalım. Bu kadar kolay.
‘Hele milletimizin cebinden, ne kadar çalındığıyla, hiç ilgilenmezler’
Biliyorsunuz, Bay Kriz ve arkadaşları için, her şey sayılardan ibarettir. Lakin kendileri, verdikleri sayıların niteliğiyle, karşılığıyla ve sonuçlarıyla, asla ilgilenmezler. Mesela çıkıp; “Bizden evvel, 526 bin olan öğretmen sayısını, 993 bin 670’e çıkardık.” derler. Lakin, o 993 bin öğretmenimizin içerisinde; atanamadığı için, intihar eden kardeşlerimizle, asla ilgilenmezler. Mesela çıkıp; “Bizden evvel 76 üniversite vardı, biz bu sayıyı 207’ye çıkardık.” derler. Ancak o üniversitelerden mezun olduktan sonra; işsizlik sarmalında sıkıntı çeken gençlerimizle, asla ilgilenmezler.
Çiftçinin artan maliyeti
Madem bu arkadaşlar, sayıları bu kadar çok seviyor, o vakit gelin, biz de birtakım sayılardan bahsedelim… Mesela, enflasyondan konuşalım. TÜİK’in açıkladığı hâliyle bile, yıllık besin enflasyonumuz, yüzde 55 olmuş. Bırakın OECD’yi, Arjantin’e bile, 5 puan fark atmışız. “Zampiyonlar Ligi’ne” çevirdikleri memleketimizde, yalnızca bir yılda; Patlıcanın fiyatı yüzde 166, Patatesin fiyatı yüzde 123, Salatalığın fiyatı yüzde 111 artmış. Çok değil, bundan daha bir yıl evvel; Markete gittiğimizde, 100 lira ödediğimiz eserlere, bugün 156 lira ödüyoruz.
Ak Parti’nin parlak bir milletvekili, “Avrupa’da enflasyon yüzde 7 olmuş, yani 7 kat artmış.” diyerek, Kendince, acınası bir biçimde, iktidarın idaredeki beceriksizliğini, gizlemeye çalışsa da; Tarıma, her vakit, bir ulusal güvenlik sorunu olarak yaklaşan Fransa’da; yıllık tüketici enflasyonu, yüzde 2,85. Besin enflasyonu ise, yüzde 1,69. Bakın aylık değil, yıllık enflasyondan bahsediyorum… Bu kürsüden, neden daima tarımdan bahsettiğimizi, neden bu kadar sık tarımdaki tahlillerimizi anlattığımızı, artık anladınız mı?
Bugün; çiftçi dostu olarak kurulup, iktidarın yandaş müteahhitlerinin dostu hâline getirilen, Ziraat Bankası’nda; Tarıma verilen krediler, toplam kredilerinin yüzde 14’ünü oluşturuyor. Yani Ziraat Bankası’nın verdiği, her 100 liralık kredinin, yalnızca 14 lirası, tarıma gidiyor. İşte bu yüzden, daima söylediğimiz üzere; DÜZGÜN Parti iktidarında, Ziraat Bankası’nı yine çiftçinin dostu yapacak, kamu bankalarının sırtına, adeta sülük üzere yapışan, yandaş şirketleri de söküp atacağız.
Artan güç krizi
İktidarı sayılarla yüzleştirmeye devam edelim. Mesela, doğal gaz ve elektrik fiyatları… Bir sene içerisinde; Elektrik üretiminde kullanılan doğal gaza, yüzde 341, endüstride, yüzde 435, konutlarda ise, yüzde 47 artırım yapıldı. Ben bu türlü deyince, “Avrupa’da da artırım var.” demeye başlayacak olan arkadaşlar var. Hiç kendilerini yormasınlar, onu da söyleyeceğim. Avrupa’da, pandemi sonrası genişleme, ve memleketler arası alandaki istikrarsızlıklardan kaynaklanan, güç enflasyonu, Eurostat’a nazaran, yalnızca yüzde 25. Yani, yüzde 435’e varan artırımlar ile, güç enflasyonunda da, Avrupa’da açık orta birinci sıradayız. Pekala bu durum, neden kaynaklanıyor? Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, nobel ödüllü ekonomist, Robert Lucas’ın, “En yeterli siyaset, siyasetsizliktir.” kelamını, “biz en uygunu hiçbir şey yapmayalım.” olarak yorumlayıp, bunu da, bir idare biçimi haline getirmelerinden kaynaklanıyor. Yani Ak Parti iktidarının, politikasızlığından kaynaklanıyor. Türk Lirası’ndaki, dünyada eşi gibisi görülmemiş, kıymet kaybından, Putin’e ve İran’a bağlı, doğal gaz ithalatından, Azerbaycanlı kardeşlerimizin, Türkmen kardeşlerimizin, Özbek kardeşlerimizin, Kazak kardeşlerimizin, doğal gaz kaynakları dururken, Rusya’nın kaynaklarına, bel bağlamaktan kaynaklanıyor. Akdeniz’de, herkes gaz arıyor, bir tek biz arayamıyoruz. Zira dış siyasetteki siyasetsizlik, güçte de bizi vuruyor. Üstelik doğal gaz yalnızca değerli değil, birebir vakitte ölçüsü da yetersiz. Doğal gaz kesintileri, hâlâ yüzde 20 oranında, devam ediyor.
Yani; her ne kadar Sayın Erdoğan, her üç ayda bir yaptığı, doğal gaz keşifleriyle, gaz sondajı alanında, dünyada adeta bir otorite haline gelmiş olsa da; kendisinin vatandaşımıza verdiği doğal gazdan, daha kıymetli bir gaz daha var. O da, olmayan doğal gaz. Bunun maliyeti ise hiçbir şeye benzemez. Elektrikler kesilir, endüstrici üretemez olur. Karadeniz’de gaz bulan Sayın Erdoğan, nedense santrallere gaz bulamıyor. Bu da yetmezmiş üzere; BOTAŞ da, özel tedarikçilerin doğal gaz ithal etmesine, mahzur oluyor. Neden? Zira yandaşa ihale etmeyi bekliyor. Tüm bunların yanında, vilayet ziyaretlerimizde karşılaştığımız bir durum daha var. Mutfak tüpünün ve kömürün, çok kıymetli ve kullanışsız olması nedeniyle; Vatandaşlarımız bize ısrarla, doğal gaz hizmetinden yararlanmak istediklerini söylüyorlar., Fakat, doğal gaz dağıtım şirketleri, kârlı görmedikleri için, memleketimizin bir kısmına, bu hizmeti götürmüyor. Yani; Doğal gaz şirketleri, yatırımları, milletimizin gereksinimine nazaran değil, keyiflerine nazaran yapıyor. EPDK onlara tarifeyi, şişirip şişirip veriyor, fakat onlar vatandaşa gaz vermiyor. İşte size Ak Parti’nin, millet dostu özelleştirme ve güç siyasetleri. Yazıklar olsun.
Değerli dava arkadaşlarım; Buradan bir kelam vermek istiyorum. Biz iktidara geldiğimizde, ki o gün hiç de uzak değil, Kesinlikle kendi doğalgaz habımızı kuracak, ve gaz transit geçitlerinin merkezi olacağız.
Bu sayede; Hem, Türk Cumhuriyetleri’nin gazı kıymetini bulacak, ve biz daha ucuza gaz kullanacağız; Hem de; Doğal gaz tarifelerini, güç maliyetini yanlışsız yansıtacak halde tasarlayarak, şirketlerin şişirmelerinden arındıracağız.
Olası bir arz krizinde, kâfi gaz stokunu barındıracak depolama tesislerini, ve bu tesislerden, gaz çekişini sağlayacak kapasiteyi de, kesinlikle lakin kesinlikle kuracağız. GÜZEL Parti iktidarında; hangi ülke gazı keserse kessin, memleketimiz kışın ortasında, doğal gazsız ve elektriksiz kalmayacak.
‘Göz nazaran milletine palavra söylüyor’
Aziz milletim; Sayın Erdoğan’ın, her sıkıştığında gerisine saklandığı cümlelerden biri; “Bütçeden bir kuruş harcamadan köprü, yol, havaalanı yapıyoruz.” cümlesidir. Ne var ki; 2022 yılı bütçesine, bu dolar garantili ödemeler için, 42,5 milyar lira ödenek kondu. Bununla kalsa yeniden iyi… Türk lirası kıymet kaybedince, bu ödeme ölçüsü 65 milyar liraya çıktı. Yanlış duymadınız. 65 milyar lira. Yani, Sayın Erdoğan’a nazaran, bütçeden kuruş harcanmayan projelerin, Yalnızca 2022 yılı için, bütçeye getirdiği yük, 65 milyar lira.
Bu arkadaşımız; ya göz nazaran milletine palavra söylüyor, ya da artık ipin ucunu o kadar kaçırmış ki, olan bitenin farkında değil. Bu rezaletin öteki bir açıklaması olamaz.
Yandaşa kıyak ihaleler
Gelin, size birkaç örnek vereyim. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü kim yaptırdı? Merhum Demirel. Nasıl yapıldı? Bütçeden. Araba geçiş fiyatı ne kadar? 8 lira 25 kuruş. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü kim yaptırdı? Merhum Özal. Nasıl yapıldı? Bütçeden. Araba geçiş fiyatı ne kadar? 8 lira 25 kuruş. Pekala Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü kim yaptırdı? Sayın Erdoğan. Nasıl yapıldı? Kamu özel iş birliği yoluyla. Araba geçiş fiyatı ne kadar? 19 lira. Yalnızca bu kadar mı? Hayır. Hazine de, araba başına, 39 lira ödüyor. Yani, yandaşın araba başına alacağı para, 58 lira. Yani, öbür iki köprünün, tam 7 katı. Bir de Osmangazi Köprüsü var. Onu kim yaptırdı? Sayın Erdoğan. Nasıl yapıldı? Kamu özel iş birliği formülüyle, yandaşlar tarafından. Araba geçiş fiyatı ne kadar? 184 lira 50 kuruş. Yalnızca bu kadar mı? Hayır. Milletin ödediği 184 buçuk liraya ek olarak; Hazine de, 487 buçuk lira ödüyor. Osmangazi Köprüsü’nün geçiş fiyatı; Merhum Demirel ve Özal’ın yaptırdıklarının, tam 81 katı. Evet yanlış duymadınız. Tam 81 katı! Bunun 22 katını, köprüyü kullanan vatandaşlarımız ödüyor. 59 katını da, ister kullanalım, ister kullanmayalım, milletçe daima birlikte ödüyoruz. Şu rezaletin büyüklüğüne bakar mısınız? Tabi 4 köprü fiyatına, yalnızca 1 köprü yaptırırsanız, üstelik geçiş fiyatını de, dolara bağlarsanız olacağı budur. Bunlar yalnızca bir örnek. Otoyollar için de durum tıpkı. İşte size, yandaş beslemenin milletimize olan faturası. İşte size, Ak Parti’nin süslü sayılarının gerisindeki soygun sistemi. İşte size, neden “Projeye değil, ranta karşıyız.” diye kampanya yaptığımızın sebebi. Lakin sabredin. O sandık gelecek, ve bu harami tertipten kurtulacağız. DÜZGÜN Parti iktidarında milletimizi hak ettiği refaha kavuşturacağız. Hiç merak etmeyin, az kaldı!
Akaryakıt fiyatları
Ülkemizde canımızı yakan bir öteki bahis da, maalesef akaryakıt fiyatları…
Mesela biz şu an, akaryakıtı; Amerika’dan, Angola’dan, Etiyopya’dan ve Arjantin’den daha değerliye kullanıyoruz. Avrupa’daki Belarus’tan, Asya’daki Endonezya’dan, daha değerliye kullanıyoruz. Hatta; Taliban’ın Afganistan’ından, Savaşın ortasındaki, Esad’ın Suriyesi’nden bile, daha değerliye kullanıyoruz.
Ülkemizde, son bir sene içerisinde; Akaryakıt fiyatları yüzde 134, Mazot fiyatları yüzde 159, LPG fiyatları da, yüzde 143 arttı.
Bir de utanmadan çıkıp; “Domates tarlada 1 lira, markette neden 20 lira?” diye nara atıyorlar. Yahu el insaf! Mazot 17 lirayı geçmişken, tarladaki 1 liralık domates, tezgâhta nasıl 1 lira kalsın? Sayın Erdoğan; Sağda solda düşman kuvvet aramaktan artık vazgeç. “Hayat pahalılığını neden bitiremiyorsunuz, bu besin fiyatları neden uçuyor?” diye sorduğumuzda, hatası domates-biber-patlıcan lobisine atarak, sıkıntıyı çözemezsin. Domatesin tarlada 1 lira, markette 20 lira olmasının sebebi; Ne nakliyecilerimiz, ne manavlarımız, ne halcilerimiz, ne de marketler değil. Sanayiciyi üretemez hale getiren maliyetlerin sebebi; O pek bir sevdiğin, her fırsatta kıyak yaptığın dış güçler ve faiz lobisi değil. Uçan akaryakıt fiyatlarının sebebi de; Ne fayton lobisi, ne de elektrikli araç spekülatörü Elon Musk’ın, bize çektiği bir operasyon değil. Tüm bunların sebebi, şahsen sensin sen! Hiç kusura bakma. Sen ısrarla anlamak istemesen de, biz ısrarla hakikati konuşmaya devam edeceğiz.
Bize inanmadığın her durumda da, Her hafta seni, aziz milletimizin sesiyle yüzleştireceğiz. Bu kürsü, milletin kürsüsüdür. Hakikaten bugün, Milletin Kürsüsü’nde, Akaryakıt artırımlarından, en çok etkilenen bölümlerden biri olan, Kamyoncu esnaflarımızı konuk ediyoruz. Yaşadıkları mağduriyeti anlatmak üzere, Karayolu Yük Taşıyıcıları Federasyonu Lideri, Ahmet Uzun Beyefendi ortamızda. Buyurun, Ahmet Liderim. Kelam de, kürsü de sizindir.
Rusya-Ukrayna savaşı
Biz, Türk milletiyiz. Biz ağacıyla, çiçeğiyle, deniziyle, tarladaki mahsulüyle vatan toprağına sahip çıkanlarız. Biz eşiyle, dostuyla, kardeşiyle, oğluyla, kundaktaki çocuğuyla vatan toprağı için gayret edenleriz. Biz vatan toprağındaki bağımsızlığın değerini bilenleriz. Biz, vatana sahip çıkmanın, bağımsızlığın değerini en yeterli bilen milletiz.
Tarihimiz diğerlerinin hukukunu korumak uğruna ettiğimiz birçok çaba örneğiyle doludur. Zira adalet Türk’ün karakteridir.
İşte bu yüzden bugün Türk milleti olarak hepimizin yüreği bir öbür millet için çarpıyor. Ukrayna’nın vermiş olduğu çabayı tahminen de en uygun biz anlıyoruz. Ukrayna’nın bahadır evlatlarını hürmetle selamlıyorum. Ülkelerinin özgürlüğü ve egemenliği için vermiş oldukları savaşta onlarla birlikteyiz.
Ukrayna’nın kentleri, sivillerin ömür alanları maksat alandı. Bunun açık bir işgal ve darbe teşebbüsü olduğunu söylemek zorundayız. Zira Rusya devlet lideri Putin, Ukrayna halkının iradesini tanımıyor. Siyasi egemenliğine hürmet duymuyor. Minimum yollarla düpedüz vali atamaya çalışıyor.
Rusya’nın bu durumu ortadayken Türkiye’nin inançta olduğunu kim sav edebilir? Putin’in başındaki Rusya’nın eksik modüllerinin Kars, Erzurum ve Ardahan olmadığını kim rahatlıkla söyleyebilir?
Geçen hafta Erdoğan çıktı, NATO’yu vazifeye çağırdı. Ukrayna’ya daha fazla takviye olmuyorlar diye NATO ülkelerini eleştirdi. İçeride de gazetecilere demeç vardı. Birebir günün akşamı Rusya’nın Avrupa Kurulu’ndaki üyelik haklarının askıya alınmasına dair oylama vardı. Sabah Rusya’yı eleştiren sayın Erdoğan birebir günün akşamı bir tek Ermenistan’ın Rusya’ya dayanak olduğu oylamada çekimser kaldı. İşte size AK Parti iktidarının dış siyasette milletimizi düşürdüğü kırılgan durum… İstikrar siyaseti yapalım derken Türkiye ve dış bağlantılarını dengesizliğe ittiler. Bu oylamada Türkiye’nin yalnız kalmasına sebebiyet vermeyecektiniz. Zira Türkiye’yi memleketler arası alanda yalnızlaştırmak diplomasi değildir.
‘Bir mecnunluk hali…’
Lozan’ı ve Montrö’yü imzalayıp Anadolu’nun ve Trakya’nın tapusunu milletin evrakı metrukesine koyanlar, barışın bedelini unutmayalım diye ‘Yurtta barış cihanda barış’ demişlerdir. Devlerin karşısında bu toprakların genç evlatları toprağa düşmesin diye ne diğerinin bir karış toplantısında gözümüz var, ne de bir karış toprak veririz demişlerdir.
Birinci dünya savaşının küllerinden bir devlet kuranların hakir görüldüğü, ikinci dünya savaşının yangınını bu ülkeye sıçratmayanların basiretsiz bulunduğu bir mecnunluk hali… Hani ‘iki ayyaş’ deniliyor ya, ondan bahsediyorum, kimse de sesini çıkarmıyor ya ondan bahsediyorum.
Ayyaş dediğiniz buydu, utanmadan anasına ‘Genelevde çalışıyor’ dediniz. Ayıp, ayıp, ayıp… Her savaşta oğlunu takip eden Zübeyde Hanım, o genelevde çalıştığı söylenen Zübeyde hanım ve bu ülkede kimsenin kılını kıpırdatmadığı Zübeyde Hanım Fetih mühleti okurdu…
Türk Cumhuriyeti’nin muvaffakiyetini, göz arkası etmek için, çırpınıp duruyorlar. Meğer, asıl unutturmak istedikleri tarih, şahsen kendi karanlık geçmişlerinden diğeri değildir.
1 Mart tezkeresinin yıldönümü
Dün, 1 Mart tezkeresinin yıldönümüydü. O red kararı, ulusal meclisimizin, o günlerde, ortalıkta, “BOP Eşbaşkan adayıyım.” diye gezenlere verdiği, en kıymetli yanıttı. Ulusal egemenliğin ve ulusal iradenin, Türkiye’nin varlık senetlerine meydan okuyan, bir karanlık iradeye karşı isyanıydı. Ortadan 19 yıl geçti. Ve o birebir karanlık irade; 1 Mart 2003’te, Gazi Meclisimize karşı açtığı, hırs ve intikam savaşında, ismine, bir de utanmadan, “Türk Tipi” dedikleri, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ucubesiyle, galip geldiğini zannetti. Tıpkı eski “abilerinin” ona öğrettiği üzere, büyük palavralarla, büyük uzaklıklar aldığını zannetti. İşte o nedenle; bugün bizlerin, ardımıza millet iradesini alarak çıktığımız, bu kutlu yol, Milletimizi, Mehmetçiğimizi ve Devletimizi, rastgele bir vakit, rastgele bir formda, rastgele bir hedefle, rastgele müstevlinin aracı, maşası yahut yancısı yapma imkanlarını, ortadan kaldırmaktır. Meclisimizin gücünü ve iradesini, tek adamcılık oynayan, kravatlı ergenlere karşı, her daim üstün kılabilme gayretimizin altındaki sebeplerin, en kıymetlisi işte budur.
Biz; huzurlu bir Dünya’yı kurmanın, en büyük ulusal gurur ve şuur vesilesi olduğuna inanıyoruz. Biz; ulusal yüreğin ve gururun, savaşın değil, lakin barışın bedelini ödemeye ve ödetmeye hazır bir gücün, inşa edilmesi ile var olacağına inanıyoruz. Biz; Türkiye’nin sahiden üretken hale gelirse, imtiyazlı hale gelebileceğine inanıyoruz. Biz; hiçbir ülkeye, mecraya ve maceraya, milletin ekmeğini, suyunu kaybetmek değerine, bağlanılmaması gerektiğini biliyoruz. Biz; savaş çıktığında, ekmek ve buğday fiyatlarından telaş etmeyen bir Türkiye’yi, kendi buğdayını üretmekten aciz bırakılmayan, kendi kendine yeten bir Türkiye’yi inşa etmek isteyenleriz.
Biz; her diplomatik problemde, “mazotum biter”, “gazım kesilir”, “soğukta kalır mıyım?” demeyen bir Türkiye’yi, masallarla avutulmayan güçlü bir Türkiye’yi, var etmek isteyenleriz. Biz; içeride huzur ve refahın, gerçek bir Cumhuriyet ve gerçek bir demokrasiden geçtiğini bilenleriz. Biz; gerçek bir cumhuriyetin, güçlü ve kapsayıcı bir hukuk devletinden; gerçek bir demokrasinin, ortak akla dayalı, kurumsal bir devlet yönetiminden geçtiğini bilenleriz.
Biz; Gerçek itimat ve içeride istikrarın, şahsa bağlı olmayan bir diplomasiden, bağımsız bir dış siyasetten geçtiğini bilenleriz. ÂLÂ Parti, işte bu kritik yol ayrımında, Türkiye’yi hak ettiği huzura, refaha ve istikrara kavuşturmak için dimdik ayaktadır. Zira YETERLİ Parti; Mustafa Kemal’in çizdiği medeniyet yolunu, güzel okumuş, uygun anlamıştır. Atatürk, yozlaşmış Avrasya rejimlerine duyulan hayranlığı gizleyecek, bir maske değildir. Uygar dünyanın kurallarını yok sayan, diplomasiyi küçümseyen, ruh hastalığını da stratejik zeka zanneden kendini bilmezlerin de, referans noktası olamaz.
Atatürk’ün, ülkemizi, uygar milletler ailesinin, onurlu bir üyesi yapma çabası, revizyonist olmayan dış siyaseti, hamaset yerine, aklı önceleyen ideolojisi, ve egemenlik kavramına duyduğu hürmet, bizim ilham kaynağımızdır. O’nun sahip olduğu, ülkemizin kalkınmasına ve refahına ket vuran değil, kalkınmayı destekleyen dış siyaset anlayışı, bizim de anlayışımızdır. İşte tam da bu yüzden; DÜZGÜN Parti, bu kritik dönemeçte, hayati bir rol oynamaktadır. Ülkemizin kurucu ideolojisinin, memleketin makulünün ve merkezinin, yeni oluşacak dünya nizamında, istikameti muhakkaktır. Buna gücümüz vardır. Buna potansiyelimiz vardır. Buna yetenekli takımlarımız ve milletimiz vardır.
Biliyor ve inanıyoruz ki; Tarihin, hiçbir vakit tozlanmayan sayfalarında, lazım geldiği her vakit, şu kelamı edebilen bir Türk devleti, hep var ve payidar olacaktır: “Yeni kaidelerle yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini bulur!”
